31 Temmuz 2012 Salı

Canan Tan (Haşim'in PİRAYE'si---Murat'ın ASLI'sı)


Silkelendim...
Şöyle bir yavaşladım,
Düşünmek için zamanın yokmuş gibi bütün hatırayı hızla tekrar gözden geçirdim.

"Gitmemeliydin PİRAYE" dedim kendi kendime...
Biliyordun...

Yaşayacaklarından emindin. Aslında Keşke dememek için gittin; biliyorum.
Ama yine de bir yanım çok kızıyor sana.
Bir yanım da "Ne iyi ettin" demeye zorluyor kendini.
Olmuyor PİRAYE. Olmuyor...

Kendimi çok zorluyor ve sana hak veremiyorum.
Bilerek yaşadın, bilerek tekrarladın tüm hataları, üzerine basa basa yaşamak için direndin.

Kelimeler takılıyor boğazıma.
Aslında yazmak istediğim çok şey var bu kitap hakkında.
Ama olmuyor. Yazamıyorum...
Yazmaya kelimelerim yetmiyor.
Sadece ağlıyorum, sessiz sessiz...

Oldu mu şimdi CANAN TAN oldu mu?


Sonrasın da ne mi oldu?
Sonra Aslı ile tanıştım.
Ve bu sefer Aslı'ya "Neden gitmedin ki? Bir şans verseydin. Bir kez denemiş olsaydın. Ne kaybederdin." demeye başladım.

Evet büyük bir çelişki içindeyim.
Piraye'ye "Görünen köy kılavuz istemez. Aptallık ettin. Haşim nasıl olduğunu gösterdi bir çok kez ama sen hiçe saydın. Şimdi babasız çocuklarınla, tek başına otur" diyerek çıldırışıma;

"Neden Aslı? Neden?
Neden bir tek şans vermedin Murat'a?
Sadece bir kere gitmek için çaba sarf etseydin. Belki herşey daha güzel olurdu...
Çok aşk dolu, çok mutlu" diye yeni çıldırışımı ekledim...


Dedim ya! Darmadağınım..
Piraye'ye söylenirken, Aslı'yı tanıdım.

Piraye'ye "Neden gittin?" diye kızarken; Aslı'ya "Neden gitmedin?" diye kızıyorum.
Sonra durup "İyi ki gittin Piraye, iyi ki..." diyorum.

Aslı gibi keşkelerle yaşamaktansa "İYİ Kİ" demek çok da az acı veriyor...



30 Temmuz 2012 Pazartesi

Bu bir yemek yazısı olacaktı. Araya giren diğer konular müessesenin sorunudur.

Sizde benim gibi alışveriş merkezlerine Gezme yerine sadece yemek yemeye gidenlerden misiniz?

Kışın soğuk havadan kaçmak, yazın ise klima ortamında biraz serinlemek için tercih ettiğim alışveriş merkezleri başka hiçbir şekilde benim ilgimi çekmiyor nedense.

Sadece yemek yemeye gidiyorum dediysem hiç bir şey almıyorum demek istemedim tabi ki :)

Flormar standını görünce sadece ve sadece göz kalemi almak için yanaştım.
Sonra eyelınerda alırsam iyi olur diye düşündüm. 

Çünkü evdekinin fırçası biraz kısaydı.

( Bu yenisini almak için sıkı bir bahane... Değil mi? )

Sonra gelmişken sıkı  bir gözaltı kapatıcısı alayım dedim. Birde yanına pudra. Hani her tonu var ama yinede bitmeden stok yapmak lazım bu tarz ürünleri. 

( Zaten evdekilerin de dibi gözüküyordu. )

Eh battı balık yan gider.... Olmuşken birde krem alayım dedim.

Kokusunu ve pudramsı dokusunu çok sevmiş olduğum el kremini de sepete atıp tam alışverişi bitirecektim ki...


Ne zamandır almam gereken ama bir türlü alma işleri ile uğraşmak istemediğim French ojemide alıp alışverişimi sonlandırdım.


Ama asıl günün sürprizi Flormar standındaki Satış danışmanı bayandan geldi. 
Ben bir yandan almayacağım deyip her elimi attığımı da poşete doldurunca kızda bana bir avuç dolusu parfüm numunesi verdi.


Ben mutlu, Flormar mutlu standından ayrıldım.


Günün sonunu İnkilap Kitapevin de rafları karıştırmaya ayırdım.

Kitap konusunda zevklerimizin uyduğu arkadaşım tavsiyesi üzerine 
Lında Howard 'ın Kara Melek kitabını aldım.


Şey evet aslında sadece yemek yemeye gittiğimi söylemiştim. 
Aslında amaç yine yemek yemekti.
Ama gitmişken biraz almadan olmaz değil mi?
Ve giyim, ayakkabı ve takı almadan eve gelmem benim için bir zafer di.

Kitap almadan da eve gelmem genelde. 
Biraz kozmetik malzemesinden de kimsenin canı yanmaz.


Ve iftarımızı Ramiz köftenin muhteşem Dana bonfilesi


Ve binbir çeşit salata malzemeleri ile bitirdik.






27 Temmuz 2012 Cuma

İyi Geceler!

MUTLU ve ÇİLEK tadında bir gece geçirmeniz,

ÇİKOLATA tadında rüyalar görmeniz dileği ile...


26 Temmuz 2012 Perşembe

17. Yüzyılda- Bir cami


Bugün sizlere bir camiden bahsetmek istiyorum. Gördüğüm zaman harabe hallinden dolayı utanmıştım.
Bir türk olarak bu kadar ilgisiz kalmasına üzülmüştüm. Kalbim kırılmıştı.

Ama geçen hafta bir arkadaşımdan restore edildiğini duyunca çok sevindim.
Henüz gidip göremedim yinede cami bakım bilincine biraz olsun yaklaştığımızdan dolayı çok mutlu oldum.

Camimizin adı "DEFTERDAR İbrahim Paşa Camii"
17. Yüzyılda Yapılmış olan cami günümüze kadar ayakta kalmış.
Kalmış ama ne hüzünlü bir görüntü ile yaşamaya çalışıyor değil mi?..




Camimiz Boğaz  Köprüsünün Avrupa yakası ayağında. Reına eğlence merkezinin hemen bitişiğinde. Cami merdivenleri Reına otoparkının duvarında.
Gitmek isteyenlere en güzel açık adres bu olacak sanırım.






İçeri girdiğiniz anda sizi kaplayan hüzünün yanında Beni de hatırlarsanız ne mutlu bana :)





24 Temmuz 2012 Salı

Lavantalar ve ben!


Sitemin park çevresinde bulunan duvarın bir bölümünde lavantalar var.
1 metre kadar bir alanda bulunan lavantalar az bile olsa İstanbul'da yaşayan bizlere mutluluk vermeye yetiyor.


Bende her yıl biraz biraz toplarım. Geçen yıldan topladıklarımı atar yerine yenilerini doldururum.

İşte yine lavantalar açtı ve biraz topladım. Keselere doldurup Dolabımın raflarına, askılarına astım.







22 Temmuz 2012 Pazar

Dut uğruna!


Oturduğum siteye giriş yolunda taksi durağı var. Ve durağın yanında koca bir dut ağacı.
Ağaç çok büyük olduğu için toplanmıyor meyveleri. Ama gelen geçen çimlerin üzerine dökülenlerden otlanıyor.


Tabi bizde fırsattan istifade biraz topladık. Çimlere dökülenleri toplarken bir yandan da dökülüyor.
Kafamıza yerlere pat diye düşüyorlar.


Ve marketteki dutlara bin basıyor. Hem çok tatlı hem de hormonsuz, doğal haliyle.
Biz toplarken yanımıza hamile bir abla geldi. Birazını da ona verdik.

İşte baldan tatlı dutlarımız...



20 Temmuz 2012 Cuma

GARNIER-Skın Naturals


Bugün sizlere kullanmaktan çok zevk aldığım ve çok memnun kaldığım yüz yıkama jelimden bahsetmek istedim.

3'ü 1 arada olarak üretilmiş olmasına rağmen ben sadece yüzümü yıkamak için kullanıyorum.
Jel yerine tercih etme sebebim ise içindeki pürüzlü ve yoğun kıvam.
Sünger yardımı ile temizlerken içindeki Mineraller eriyor ve cilt iyice emiyor.

Böylece derinlemesine bir temizlik elde etmiş oluyorsunuz.

Şiddetle tavsiye ettiğim Garnıer'ın 3'ü 1 arada bakım ürününü kullandıkça ne demek istediğim daha iyi anlayacaksınız



19 Temmuz 2012 Perşembe

MUSHİ-PAN


Uzun zaman sonra tekrar sevdiğim tarifleri yapmak için fırsat buldum.
Ve ne zamandır yapmadığım tarifimi tekrar yaptım.

Mutfağımın cephesi Güney olduğu için 12'den sonra adım atamıyorum.
Bu yüzden ne yeni tarifler ne sevdiklerimi yapabiliyorum.

Birde her kafadan "havalar sıcak hiç bir şey yenmiyor" sersenişleri olunca mutfağın yolunu unuttum diyebilirim.

Bu sabah 7'de uyanıp kendime boş vakit ayırınca attım kendimi mutfağa.
Önce tariflerimi kurcaladım,


ve sevdiğim tatlarımın arasında ilk sıralara yakın duran Mushi-pan (Haşlama kek) yaptım.
Daha önce BU YAZIMDA yapmış olduğum Gaufree Belgo (Belçika usulü Waffle) tarifimin bulunduğu kitabımın bir diğer aşık olunası tarifi.


Kendileri Japon mutfağından olup Tarçın ve vanilyanın mutlu birlikteliği ile unutulmaz lezzetlerin arasına karışıyor.

Japon mutfağı ve İlginç ismine aldanmayın tarifi oldukça kolay.

İçinde;
2 su bardağı    un
2 tatlı kaşığı  kabartma tozu
3 çorba kaşığı  tozşeker
1 çorba kaşığı  tarçın
1 su bardağı    su
1 çorba kaşığı  kuruüzüm
1 çorba kaşığı  iri kıyılmış ceviz
1 adet          yumurta
1 paket         vanilya

Yukarıda yazmış olduğum malzemelerin hepsini bir kapta karıştırıp kalıplara yada fincanlara dolduracaksınız. 
Ama ki; bu püf noktası şekerleri yumurta ile çırpmak filan yok. Direk tüm malzemeler çırpılacak.

Sonra içi su dolu bir tencereye yerleştirip ocakta benmari usulü pişmeye bırakacaksınız.

İlk aşama suyun kaynamasını beklemek su kaynadıktan sonra kapağını kaynatıp 20 dakika pişmesini sağlamak.
20 dakika sonra ocağın altını kapatıp 15 dakika kapağını açmadan beklemeniz lazım.

İşte sonra final...




16 Temmuz 2012 Pazartesi

Ve GalliPoli'deyiz. (Gelibolu)


Kalabalık bir şehre merhaba dedik. Bunu zevkle yazmamın sebebi Yerli turist akınına uğrayan şehitliğin bende oluşturduğu MUTLULUK!
Ben tek bir noktada şehitlik var ve sadece o kısmı gezeceğimizi düşünürken
aslında şehrin her adımında anılar, korunmuş sığınaklar, saygı anıtları olduğu görüp şaşırıyorum.

(Bu bir gezi yazısı olacaktı aslında. Olamadı...
Hüzün sarınca her yanımı böyle şeyler çıktı ortaya.
Umarım hataları ile kabul görür, Seversiniz notlarımı)

Gezinin her anı kalbimde hep burukluk ve hüzün vardı. Hep ağlama isteği.
Toprağın her adımında vücudumu saran üzüntü, acı ve korku.
Ve bu hisler sayesinde ağzımda bol bol dua...

Şehitliğin içinde ana binalar var buralardan bilgiler alıp hediyelik eşya dükkanlarını gezebiliyorsunuz. İşte onlardan bir tanesi...



Ve içindeki hediyelik eşya dükkanı


Serinlemek için gölgeye sızmış bir keçi


(Çok sevimli, küçücük)


Ana şehitliğe giderken yol üzerinde sıkça rastladığımız sığınaklar. Dedim ya tek bir noktadaki değil şehrin her adımındaki hatıralar saklanmış, korunmuş.


Yine yol üstünde...



Buda benim çılgın sevdicek. Bir yandan poz veriyor bir yandan "Kimler top atmış canla başla birde bana bak"  diye söyleniyor.


İşte en meşhurlarından en tepede, şehrin tam zirvesinde...


Bir yandan ağlıyor, bir yandan dualar ediyoruz. Canını milletine feda etmiş tüm yüreklere.




Kan kokusunu hala duyduğumuz Conkbayırı.
Yiğitlerin sesi toprağın her zerresine işlemiş sanki.
Taşlar dile gelip anlatmaya hazır, rüzgar "ALLAH ALLAH" nidalarıyla esiyor...


Yiğitlerin asıl mekanı, Ebedi yolculuğun ilk adımı.
Şehitler orada dipdiri bedenleri ile gelenleri selamlıyorlar. 
Denizin kokusu, çamların gölgesi hepsi bir araya gelmiş koruyorlar bağrına bastıkları genç mücahitleri...


Güneş pırıl pırıl.
Sanki gelenlere yardım edercesine esiyor rüzgar tatlı bir uğultu ile.
Her yer milletimin insanları ile dolu toprak ise  yiğitlerimle.
Hüznün en derin yerindeyim. Edepsizce geziyorum konuşuyorum gülüyorum hala.
Onlarda bana gülüyor...
"Biz herşeyimizi feda ettik, sizler için" diyorlar. Gülümsüyorlar, "Siz rahat olun biz herşeyi hallettik, gezin gönlünüzce."
Kulağımın dibinde nefesleri var. Açlık kokuyor, savaşmaktan yorgun düşmüş bedenleri ile yanıbaşımızdalar.


Ağlamak ve ağlamamak arasında bocalamaktayım.
İncitmek istemiyorum genç bedenleri. Ruhlarına acı vermemek için ağlamıyorum, ağıt yakmıyorum. Oysa bir bıraksam kendimi...
Sadece sessizce fısıldıyorum "ruhlarına Fatiha"


Yamaçlara kurulmuş menziler. Kıvrımlarında acı var sanki. Yada sebebini bilmediğim başka şeyler.
Arada biraz başkaldırış...

(Yok yalnış görmüyorsunuz arka planda bir plaj var. Yaşanmış herşeye inat kahkaha sesleri geliyor bulunduğumuz tepeye. Biz insanlar ne kadar benciliz değil mi? Ne kadar umarsız, ne kadar boş)


DUR YOLCU!
Bilmeden gelip bastığın bu toprak,
Bir devrin battığı yerdir...





























Çanakkale'ye doğru!..



Merhabalar Çok sevgili ruhumla bağlı olduğum dostlarım... 
Bulutlu, yağmurlu, serin bir İstanbul sabahından merhaba.
(Hep böyle devam etse yaz sonuna kadar hiç itirazım olmaz ama)


Geçen hafta Kastamonu yolculuğundan sizlere bahsetmiştim ki kendileri Bu yazımdalar!
Bu hafta sonu ise Çanakkale'ye uğurlandık.


Önce şöyle bir açıklama getirmek istiyorum.
"Gittikten sonra iyiki gelmişim dedirten tüm o kalabalık istediğim yerlere mekanlara girmemizi engelleyecek derece olan yoğun tüm insanlara,
Caddeler ve şehitlik önünde arabayı park etmek için yer bulamamamızı sağlayan farklı çeşit tüm plaka sahiplerine, en önemlisi her şehirden akın akın ziyarete gelmiş olan yerli turistlerime Teşekkürü bir borç biliyor ve hepsini ayrı ayrı selamlıyorum."

Bunca zaman neden gelmemişim dedirttiler bana.
O kadar çok yerli turist vardı ki anlatamam size.
Sadece iki kafile yabancı turist gördük.
İşte yaa benim milletim ne kadar mutluyum. :))

Şimdi ise gelelim yol ve Çanakkale anılarına.

Biraz yolluk hazırladık ilk mola yerinde güzel bir kahvaltı yaparız diye.

Kahvaltımızı Ereğli'de yaptık. Çokda güzel ve keyifli oldu.



Şimdi yol boyunca iki tarafımızı saran Ayçiçek tarlalarından bahsetmek istiyorum.
O kadar çoklardı ki yeri kitap bile okutmadılar bana :)



Yol boyunca sıra sıra dizilmiş küçük köylerin hepsi denize dalış mesafesinde yerleştirilmiş.
Bu durumdan en çok yararlananlar ise günübirlik tatilcilerimiz.
Tabi bizde dayanamayıp kırdık dümeni Güneyli köyüne



Biraz ıslandık bolca tuzlandık.